24 Eylül 2007 Pazartesi

Uhud Gazvesi


Uhud Gazvesi

Bedir’de ağır bir yenilgiye uğrayan Kureyşliler müslümanlardan intikam almak için reisleri Ebû Süfyân’a savaş hazırlıklarına hemen başlaması hususunda baskı yapıyorlardı. Bedir Gazvesi’ne sebep olan kervanın malları Dârünnedve’de muhafaza ediliyordu ve müslümanlara karşı kullanılmak üzere Ebû Süfyân’ın emrine verilmişti. İntikam hisleri yanında, müslümanların Suriye-Mısır ticaret yolunu kesmeleri ve kervanlarına baskınlar düzenlemeleri de onları endişeye sevkediyordu. Kureyşliler, çevredeki dost ve akraba kabilelerden de yardım alarak topladıkları 3.000 kişilik bir orduyla Bedir Gazvesi’nden bir yıl sonra Medine’ye doğru yürüdüler.
Bedir’de ağır bir yenilgiye uğrayan Kureyşliler müslümanlardan intikam almak için reisleri Ebû Süfyân’a savaş hazırlıklarına hemen başlaması hususunda baskı yapıyorlardı. Bedir Gazvesi’ne sebep olan kervanın malları Dârünnedve’de muhafaza ediliyordu ve müslümanlara karşı kullanılmak üzere Ebû Süfyân’ın emrine verilmişti. İntikam hisleri yanında, müslümanların Suriye-Mısır ticaret yolunu kesmeleri ve kervanlarına baskınlar düzenlemeleri de onları endişeye sevkediyordu. Kureyşliler, çevredeki dost ve akraba kabilelerden de yardım alarak topladıkları 3.000 kişilik bir orduyla Bedir Gazvesi’nden bir yıl sonra Medine’ye doğru yürüdüler. Resûl-i Ekrem, Câhiliye döneminin kin ve nefret duygularıyla Bedir’in intikamını almak isteyen Kureyş ile Medine dışında savaşmak istemiyordu. Ancak Bedir Gazvesi’ne katılmamış bazı gençler ile düşman ordusunun ekili arazi ve bahçelerini tahrip etmesine kızan ensardan bazılarının ısrarı üzerine 1.000 kişilik orduyla şehre 5,5 km. uzaklıktaki Uhud’a gitmeye karar verdi. Yolda, münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl 300 kadar adamıyla ordudan ayrılıp şehre geri döndü. Yanında kalan 700 sahâbîsiyle Uhud dağı eteklerine gelen Resûlullah, müslümanların en büyük sancağını Mus‘ab b. Umeyr’e, Evs’in sancağını Üseyd b. Hudayr’a, Hazrec kabilesinin sancağını Sa‘d b. Hubâb’a teslim etti. Arka tarafı emniyete almak için Ayneyn tepesine Abdullah b. Cübeyr komutasında elli okçu yerleştirdi ve onlara, savaşın seyrine bakmaksızın kendisinden bir emir gelmedikçe yerlerinden ayrılmamalarını emretti. İki ordu 7 Şevval 3 (23 Mart 625 ) Cumartesi günü karşılaştı ve müslümanlar başlangıçta Kureyşlileri püskürtüp geri çekilmeye mecbur bıraktılar. Düşmanın bozulup kaçmaya başladığını gören okçular, kumandanları Abdullah b. Cübeyr’in bütün ısrarlarına rağmen yerlerinden ayrılarak ganimet peşine düştüler. Ayneyn tepesinin stratejik önemini tıpkı Resûlullah gibi takdir eden Kureyş ordusunun süvari birliği komutanı Hâlid b. Velîd, müslüman okçuların yerlerinden ayrıldığını görünce, savaşın kaderini değiştirecek bir hamle ile yerinde kalan birkaç okçuyu şehid ederek İslâm ordusuna arkadan saldırdı. Bu hamlenin ardından savaşın seyri bir anda değişti ve başta Hz. Peygamber’in amcası Hz. Hamza olmak üzere yetmiş müslüman şehid oldu. Şehidler arasında Abdullah b. Cahş, Mus‘ab b. Umeyr ve Abdullah b. Cübeyr de vardı. Resûlullah miğferinin halkaları iki şakağına battığı için yüzünden yaralandı, alt dudağı kanadı ve dişi kırıldı. Ayrıca Resûlullah’ın öldürüldüğüne dair yayılan yalan haberin etkisiyle çatışmalar yavaşladı. Müslümanlar Uhud dağının eteklerine çekilerek Hz. Peygamber’in; müşrikler ise Ebû Süfyân’ın etrafında toplandılar; iki ordu birbirinden ayrıldı ve savaş sona erdi.
Savaşta 37 veya 22-23 kişi kayıp verdikleri rivâyet edilen Kureyşliler Bedir’in intikamını aldıklarını hissettiler; Rasûlullah’ı öldürememişlerdi ama onun amcası Hz. Hamza’yı şehid etmişlerdi. Ebû Süfyân’ın karısı Hind bint Utbe, Bedir’de öldürülen babası Utbe, kardeşi Velîd ve amcası Şeybe’nin intikamını almak üzere Hz. Hamza’nın ciğerini alıp çiğnemiş ve onu attığı mızrakla şehid eden Vahşî b. Harb’e vaad ettiği ödülü vermiştir.
Uhud’da şehitlerin cesetlerinin müşrikler tarafından parçalanması, kulak ve burun gibi uzuvlarının kesilmesi (müsle) müslümanları büyük acıya boğmuş, bazı müslümanlar da buna karşılık olmak üzere müşrik cesetlerine aynı muameleyi yapmak istemişlerdi. Fakat bu konuda nâzil olan Nahl sûresinin 126. âyeti ve Hz. Peygamber’in uyarısı üzerine bu düşüncelerinden vazgeçtiler.
Hz. Peygamber Uhud şehitlerini ve Uhud’da yaşananları hayatı boyunca unutmamış, Uhud şehitlerini her yıl ziyaret etmiş, ömrünün son günlerinde de bu ziyaretini tekrarlamıştır. Uhud Gazvesi daha sonraki dönemlerde de müslümanlar tarafından gerekli derslerin çıkarılması açısından ibretle yâd edilegelmiştir.
Uhud savaşına on civarında kadın sahabî katılmış ve askerlere su dağıtımı, yaralıların tedavisi gibi hizmetlerde bulunmuşlardır. Hz. Peygamberin azatlısı Ümmü Eymen, Ümmü Umâre, Hz. Fâtıma, Hz. Âişe ve Ümmü Süleym bunlar arasındadır. Özellikle Ümmü Umâre müslümanların zor durumda kaldıkları sırada Hz. Peygamber’in etrafında düşmanla yalınkılıç vuruşmuş, Hz. Fâtıma da yaralandığı sırada Hz. Peygamber’i tedavi etmiştir.
Uhud Gazvesi’yle ilgili olarak şu hususu belirtmek gerekir ki, şayet müslümanlar, tıpkı Bedir’deki gibi Uhud’da da Kureyşliler’e büyük bir darbe indirmiş olsalardı, Resûlullah’ın esas hedefine ulaşması, Kureyş’i İslâm’a kazandırması belki de çok zorlaşacak, Câhiliye zihniyetinin beslediği kin ve intikam duyguları daha canlı bir şekilde bu kabilede yaşamaya devam edecek, meselâ Hudeybiye Antlaşması’nın sağladığı imkânlar gerçekleşmemiş olacaktı. (Uhud Gazvesi’yle ilgili olarak bazı âyetler nâzil olmuştur bk. Âl-i İmrân 3/120 vd., bilhassa 139-142, 156, 165).

Hiç yorum yok: